Suriye Devlet Başkanı Ahmet El Şara, çarşamba günü Moskova’ya sürpriz denilecek bir ziyaret gerçekleştirdi. Ülkesinde iktidarı devralışından beri, düne kadar başında bulunduğu askeri güçlerle karşısında savaştığı devletin bizzat başkentinde ve başkanı tarafından kabul edilişi, elbette ki tüm dünyanın en manidar karelerinden birini teşkil etti. Şara’nın isyancı ordusunun Beşar Esad rejimini devirişinin üzerinden, bilindiği gibi bir sene dahi geçmedi. O andan itibaren bütün dünya, Şara’nın iktidarı nasıl bu denli hızlı ve kolay alabildiği sorusuna olduğu kadar, Moskova’nın Esad’dan neden bu kadar ansızın vazgeçtiği ve dahası onun için o en kritik gün ve haftalarda niçin hiçbir savaşım vermediği temel sorusuna da yanıt aramaya çalıştı.
Moskova’nın 30 Eylül 2015 harekâtını başlatmasına gerekçe gösterdiği silahlı ve İslami tandanslı kesimler, Ortadoğu’da Sovyetlerin ve Rusya’nın en eski müttefiki bir rejimi deyim yerindeyse ellerini kollarını sallaya sallaya deviriyor ve dokuz sene aradan sonra askeri açıdan kesinlikle daha az güçsüz olmayan Rusya Federasyonu da buna gerçek anlamda seyirci kalabiliyordu. Bu basit denklemdeki neden ve sonuç her ne kadar olabildiğince çelişik dursa da; Rus devletinin her şeye rağmen ve tüm bu olup bitenlerin ardından Suriye’ye daha uzun süre geri dönmeyeceği, üstüne üstlük ülkedeki meşhur Tartus deniz ve Hmeymim hava askeri üslerinin kaderinin dahi kısa vadede riske gireceği genel kanaati egemen olmaya başlamıştı çoğumuzda. Ne var ki birkaç ay geçmeden yeni denklem çok hızla değişmeye başlayacaktı…
DEĞİŞEN SİYASİ KOŞULLARA EN HIZLI VE DİNAMİK OLARAK UYUM SAĞLAYAN KURUM: DIŞİŞLERİ
Rusya’nın, Suriye’nin önceki iktidarına dönük desteğini bir anda neden kestiğine bir türlü yanıt bulamayanların, aynı ülkenin Suriye’ye gerçekten de ve esas olarak Beşar Esad’ı korumak ve onun yönetimini desteklemek için girmediğini bilmeyenlerden oluşması tesadüf değildi.
Bunun ayrıntılı yanıtları bir tarafa, çok fazla akıllara getirilmeyen ve göz önüne alınmayan bir tayin edici faktör daha vardı; o da, devasa Rusya devlet aygıtının geleneksel olarak az çok hantal, bürokratik ve ağır hareket eden yapısına tezat olarak, Dışişleri’nin ülkenin eskiden beri en dinamik kurumu olduğu, yeni durum ve ilişkilere en süratli adapte olabilen bir yapıda bulunduğu olgusuydu.
Dahası, Rusya kelimenin hakiki manasında emperyalist ülkelerden farklı olarak dışarıda askeri müdahalelerde bulunmadan evvel, toplumsal tabanından ve ülke yönetiminin halk desteğinden de bir yere kadar bağımsız olarak, biraz şekli ve görünür dahi olsa, az çok bir meşruluk ve yasal temel arama geleneğine sahipti. Önce Afganistan’da, ardından da Suriye ve Donbass’ta bunu art arda bir yere kadar gördük.
Suriye Arap Cumhuriyeti’nde de Esad’ın baştan itibaren sosyal tabanının zayıf olduğu, sadece olmasa da aynı zamanda bundan dolayı da iç savaşın bu kadar rahat kışkırtılıp yayılabildiğinin elbette oldukça farkında olan Rusya, 2015’ten 2024’e kadar Esad Hanedanı ve etrafındaki yönetim kastının halk ve ordudan neredeyse tamamen koptuğunu da gayet iyi gözlemledi.
PRAGMATİST-REALİST RUS DIŞ POLİTİKASI, TALİBAN GİBİ ESKİ EL-KAİDECİLERLE DE BARIŞMAYI BİLİR
Türkiye ve dünya kamuoyu, Rusya’nın Suriye’deki Tartus ve Hmeymim askeri üslerini tam terk etti edecek veya en iyi ihtimalle taşıyacak genel beklentisi ve tahmini içindeyken, keskin iktidar değişikliğinden sadece bir–iki ay sonra Rus Dışişleri heyeti, çiçeği burnundaki Şam yönetimine ilk resmi ziyaretini gerçekleştiriyordu. Ardından bahar aylarında da benzer bir ziyaret yapılacak ve kısa süre içinde ülkenin yeni Dışişleri Bakanı soluğu Moskova’da alacaktı.
1980 ve 90’lardaki en büyük düşman Taliban ile aradan geçen uzun on yıllardan sonra barışan ve ilişkilerde resmen “ikinci baharı” tesis eden Rus Dışişleri’nin, El-Kaide, El-Nusra ve Heyet-i Tahrirü’ş-Şam ekolünden gelen kadrolarla yeni dönem konjonktüründe hızla uzlaşması ve iş birliğine yönelmesi bir yerde çok da hayret verici değildi.
Buraya kadar işin bu boyutu artık çok da anlaşılmaz değil; son tahlilde her ülkenin, ancak özellikle de Soğuk Savaş sonrası aşırı pragmatik neo-liberal dış politika konseptinin dominant olduğu bir devirde — hele hele de bu ülke Rusya olunca — söz konusu şartlarda çok da farklı davranması kolay kolay varsayılamazdı.
Bunun da ötesinde, Rusya’nın bilhassa son dönemde pragmatist-realist dış politikayı şu ya da bu şekilde en iyi tatbik eden ülkelerden birisi olduğu gerçeğini de bu genel tabloyu tamamlayan bir başka belirleyici etmen olarak bir yere yazmak durumundayız.
RUSYA MI SURİYE’YE DÖNDÜ, YOKSA SURİYE Mİ RUSYA’YA GERİ DÖNDÜ?!
Ahmet El Şara’nın ilk Kremlin ziyaretinin özeti, “Rusya’nın Suriye’ye dönmesi”nden ziyade “Suriye’nin Rusya’ya dönmesi” olarak okunmalı. Peki bunun arkasındaki esas ve diğer etkenler neler oldu?
Basına ve dünya kamuoyuna ilk yansıyan; Şara ve beraberindeki heyetin, on aydan fazladır Moskova’da “siyasi sığınmacı” olarak yaşayan Esad ve ailesinin Moskova’dan iade talebiydi. Daha evvel de hem doğrudan hem uzaktan iletilen mesaj ve imalarla yükseltilen bu talebin birinci sebebi, devrik iktidar ailesinin yargılanmak istenmesi olduğu kadar, aynı zamanda Esad’ın henüz devrilip koltuğunu bırakmadan önce Rusya’ya kaçırdığı iddia edilen yüzlerce milyon dolardı.
Büyük ve uzun savaşın önemli ölçüde sona ermesinin ardından yavaştan toparlanma ve yeniden inşa sürecine giren Suriye’nin en ufak bir parasal girişe ve yatırıma ne denli acil ihtiyaç duyduğu dikkate alındığında, ülkenin kendi rezervlerinden mütevazı bir miktarı teşkil etmesine karşın bu talep ve ricayı da ilk sıralara koyması anlaşılabilir.
Ancak Rusya idaresinin söz konusu talebe olumsuz bir yanıt vermesi de bir o kadar öngörülemez değildi. Nitekim Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, bu hafta basına yaptığı açıklamada Esad’ın her şeyden önce insani sebeplerden ötürü Moskova’da ikamet ettiğini, ailenin hayatının risk altında olduğu için bu kararın alındığını ve iadesinin Kremlin’in gündeminde olmadığını kaydetmişti.
Hatta aynı Lavrov, Beşar Esad’ın yakınlarda zehirlendiğine yönelik iddiaları da kesinkes yalanlamak suretiyle kendisinin ve ailesinin sağlığının yerinde olduğunu ifade etmişti. Moskova’da yaşadıkları yer en baştan beri son derece gizli tutulan Esad’larla ilgili Moskova’nın bu prensip yaklaşımı da yeni bir politika değil.
Benzerini Ukrayna’nın devrik lideri Viktor Yanukoviç’te de görmüştük. Kiev’in sonradan özel bir iade talep baskısı olmamasından bağımsız olarak, devlet başkanı ülkeden kaçışından sonra gene aynı gerekçeyle Rusya’ya kabul edilmiş ve o günden bu yana da benzer şekilde kaldığı yer gizli tutulmak kaydıyla yaşamını ülkede sürdürmüş durumda. Kremlin çoktandır, jeopolitik müttefiklerini politik açıdan son ana kadar ve her ne pahasına olursa olsun savunma çizgisinde olmasa da, zorla rejim değişikliği hallerinde onlara muhakkak suretle sahip çıktığı ve devamında da kendilerine bireysel anlamda “ihanet etmediği” de bir başka gerçek.
TÜRKİYE’Yİ İSRAİL’E KARŞI “TAMPON GÜÇ” OLARAK KULLANAMAYACAĞINI GÖRÜP ÇAREYİ GENE RUSYA’DA BULDULAR
Gelelim Ahmet El Şara liderliğindeki yeni Suriye yönetiminin Moskova’ya bu denli süratli ve ani bir biçimde yakınlaşma çabasının perde arkasındaki esas motivasyona.
Hatırlanacağı üzere, Şara’nın iktidarı almasıyla birlikte İsrail’in ülkenin güneyindekiler başta olmak üzere sayısız stratejik askeri ve sivil tesisi ve üssü savaş uçaklarıyla seri halde hedef alması bir oldu. Bu kadarını uzak ara beklemeyen Şara ve kadrosunu, üstüne üstlük ülkenin güneyinde otonom isteklerinden ötürü Dürzü azınlık ile gerilen ilişkiler nedeniyle İsrail’in bunu da bahane ederek orantısız askeri saldırılar gerçekleştirmesi bekleyecekti ilerleyen aylarda.
Türkiye’nin İsrail’e yönelik tartışmasız pozisyonu ile ondan askeri ve stratejik açıdan İsrail’e karşı topyekûn istifade etme olanağı ve gerçekliğinin tamamen ayrı şeyler olduğunu şüphesiz çok iyi görüp anlayan Suriye’nin yeni iktidarına, karşısında düne kadar fiilen mücadele ettiği Rusya’nın deyim yerindeyse kapısını çalmak dışında yapabileceği fazlaca bir şey kalmıyordu.
Irak’ın çoktan çözüldüğü, İsrail ile kısa süreli ihtilaftan dolayı yorgun düşen İran ile ilişkilerin hemen hemen olmadığı koşullarda Suriye’nin etrafı bir nevi sarılmıştı. Dünyanın bir numaralı aktif askeri gücü Rusya’nın ise ülkede zaten çok ciddi bir askeri altyapısı, faaliyet hâlinde olan üsleri mevcuttu. Bunun haricinde İsrail üzerinde ABD’den sonra şu ya da bu şekilde en etkili ülke gene Rusya’dan başkası değildi.
Ülkenin ikinci büyük etno-linguistik grubunu uzun süredir Rusya ağırlıklı eski SSCB’den göçmüş Yahudiler oluşturuyor. Rusya içinde İsrail’in Gazze soykırımına gerek halk gerekse de yönetim nezdinde çok ciddi tepkiler olsa da, en kötü haliyle Moskova, Tel Aviv ile diplomatik münasebetleri en aşağı çekmeyi ya da kesmeyi değil; stratejik iletişimi her daim sürdürdü ve hâlen de koruyor.
Moskova’nın kerhen veya örtülü olarak onayı yahut sessiz kalması olmaksızın, İsrail’in Suriye’ye hakiki manada ve kapsamlı bir müdahalede bulunamayacağının hem Tel Aviv hem de Şam fazlasıyla farkında.
RUSYA’YA “YENİDEN DÖN” DEMENİN KARŞILIĞINDAKİ KOŞUL VE BEKLENTİLER ÇOK FARKLI OLACAKTIR
Moskova’da birkaç gün önce Putin’in “Rusya’ya hoş geldiniz” şiarıyla ilan edip özetlediği yeni dönemde, eski “düşmanların” gene aynı topraklarda stratejik müttefik olmaya doğru kuvvetli bir adım attıkları görülmüş oldu.
Dışişleri kadrosuyla en yüksek mertebede ve tam teşekküllü bir şekilde ağırlanan Şara’nın şimdi öncelikli talepleri arasında, mevcut Rus askeri üslerinin lokasyonlarının gerekirse güneye doğru kaydırılıp İsrail’e karşı açıktan ve kuvvetli bir mesaj verilmesi var.
Ahmet El Şara ve heyetinin toplamda makro ölçekteki beklenti ve talepleri, İsrail’in Golan Tepeleri’nin geniş çevresinde çoktandır “tampon bölge yaratmak” gerekçesiyle giriştiği yasa dışı askeri işgale Moskova’nın açıkça tavır alıp artık bir “dur” demesi.
Suriye’ye zaten er ya da geç döneceği tahmin edilen Rusya için bölgedeki ilgili gelişmeler süreci son derece hızlandırmış gözüküyor. Gazze konusundaki Amerikan planı ile Ortadoğu diplomatik masasının dışında bırakılmaya çalışılan Rus yönetimi şimdi “rövanşı” bu şekilde alacak gibi görünüyor.
Ve bunun yanı sıra, yeni Suriye’nin ülkenin egemenlik ve toprak bütünlüğü bekasının en ayyuka çıktığı en kritik ve yaşamsal dönemeçte Kremlin karşısında bu denli talepkâr ve ricacı durumuna düşmesi, kuşkusuz Moskova’nın Şam karşısında elini hiç olmadığı kadar güçlendirmiş oldu. Çok yakın vadede bunun karşılığında Rusya’nın çok ciddi koşul ve beklentilerini ilan ettiğini görürsek hiç şaşırmış olmayacağız…
Okay Deprem