Yeni yıla sayılı günler kala milyonların gözü, belirlenecek olan yeni asgari ücrete çevrildi. Yaklaşık 7 milyondan fazla insanı ilgilendiren yeni asgari ücretle ilgili süreç 11 Aralık tarihinde başladı. İlk toplantının ardından taraflar pazartesi günü ikinci kez bir araya gelecek. Asgari ücrete ne kadar zam geleceği tartışılırken, bölgesel asgari ücret iddiaları bir kez daha gündeme geldi.
Asgari ücretin uygulandığı ilk dönem olan 1951-1967 yılları arasında, yerel düzeyde ekonomik ve sosyal farklılıklar dikkate alınarak komisyonlar aracılığıyla asgari ücret belirlendi. 1967 yılında ikinci dönem olarak ayrılabilecek olan 1967-1974 yılları arasında asgari ücret bölgesel gelişmişlik düzeylerine göre hesaplandı.
1969-1973 yılları arasında yalnızca sanayi sektörü için belirlenen bölgesel asgari ücret, 1973 yılında tarım ve orman kesimi için de ayrı belirlendi. 1974’ün ikinci yarısından sonra ulusal sisteme geçildi. 2013 yılı sonuna kadar da 16 yaş altı ve 16 yaş üstü için olan ayrım bu tarihten sonra değişti.
Yani kademe kademe Türkiye’de asgari ücrette çeşitli ayrımlar vardı. Bunlar bölge ayrımı, sektör ayrımı, genç ayrımı olarak değişiyordu. Bunların tümü zaman içerisinde kaldırıldı ve tek tip asgari ücrete doğru gidildi.
“TÜRKİYE’DE TEK TİP ASGARİ ÜCRETİ SÜRDÜRÜLEBİLİR BULMUYORUZ”
Konya Ticaret Odası (KTO) Karatay Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Kalkınma Odaklı Stratejik Araştırmalar Merkezi (KOSAM), gelişmiş ülkelerde yaygın şekilde uygulanan bölgesel ve sektörel asgari ücret tartışmasına hazırladıkları 6 Aralık’taki raporla dahil oldu.
KOSAM Yönetim Kurulu Başkanı Lütfi Can Başaran, yayımladığı yazılı açıklamada, “Mevcut asgari ücret sisteminde tüm Türkiye’de tek tip uygulama bulunuyor. Sosyoekonomik gelişmişlik endeksine göre birinci bölge ile altıncı bölgede çalışanlar aynı ücreti aldığı gibi, farklı yetkinliklerde iş yapan çalışanların aynı ücreti almasını da sürdürülebilirlik açısından sağlıklı bulmuyoruz” dedi.
“ASGARİ ÜCRETİN BÖLGESELİ OLMAZ”
Büyükşehirlerdeki yaşam maliyetlerinin artışı nedeniyle dile getirilen bölgesel asgari ücret konusunda Kocaeli üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstriyel İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aziz Çelik ise, “Bunun tekrar yapılmasını çok olası görmüyorum. Bu uygulamanın da doğru olmadığını düşünüyorum. Çünkü asgari ücret en az ücrettir. Bunun bölgeseli olmaz” dedi.
Asgari ücretin ortalama bir ücret haline geldiği bir yerde şimdi ‘bunu bölgeselleştirelim’ tartışması yapıldığını söyleyen Çelik, “Sorun bölgesel asgari ücrette değil, asgari ücretin yaygın olmasıdır” şeklinde konuştu.
Çelik, ”Yapılması gereken asgari ücretin kapsamının bu kadar geniş olmasını önleyecek düzenlemeye gidilmesidir. Çalışanların yüzde 50’si asgari ücretle maaş alıyor. Değiştirilmesi gereken asıl konu budur” dedi.
Bölgesel asgari ücretin bölgeler arası eşitsizliği derinleştireceğine ve iş gücü piyasasında çeşitli sorunlara, hilelere yol açacağına değinen Çelik, göçlerin artacağını ve bu durumun işverenler tarafından kötüye kullanılabileceğini belirtti. Çelik, aynı işverenin farklı bölgelerdeki işyerlerinde çalışan ve aynı işi yapan işçileri arasında eşitsizlik yaratabileceğinin de altını çizdi.
KOMİSYONDA GÜNDEME GELECEK Mİ?
Çelik sözlerinin devamında konuyla ilgili, ”Örneğin bunu büyük kentlerde yaptığınızı düşünsenize? Yani metropolde de bir ilçeden diğerine farklılıklar söz konusu. Bunu nasıl yapabilirsiniz ki? Sultanbeyli ile Şişli’de farklı asgari ücret mi uygulayacaksınız? Bunun uygulanması çok mümkün değil” ifadelerini kullandı.
Bu ay sonu belirlenecek olan yeni asgari ücretle ilgili ise Çelik, ”Bölgesel asgari ücretin uygulanabilmesi için bu konuda hukuki düzenleme yapılması lazım. Kamuoyunun gündeminde bir konu ama bunun komisyonda gündeme gelebileceğini sanmıyorum” dedi.
“ÜCRET BARIŞINI İLERİ VADEDE BOZABİLİR”
Öte yandan bölgesel asgari ücret tartışmaları hakkında İstanbul Tüccarlar Kulübü Başkanı İlker Önel ise şunları söyledi:
“Bölgesel asgari ücret belki teşvik edilen özellikle 5. ve 6. bölgelerde farklılık gösterir ama genel itibarıyla ücret barışını ileri vadede bozabilir. Dolayısıyla ben çok taraftar değilim. Uygun koşullarda iki tarafı da üzmeyecek şekilde, beklenen enflasyonla gerçekleşen enflasyon arasındaki bir oranın belirleneceği kanaatindeyim.”