Haber

AKP’li vekil Murat Cahid Cıngı’dan “Terörsüz Türkiye” vurgusu

AKP Kayseri Milletvekili Murat Cahid Cıngı, Al Jazeera için kaleme aldığı “Terörsüz Türkiye: Bölgesel Dönüşümü Şekillendiren Milli Barış Tecrübesi” başlıklı yazısında, PKK’nın tasfiyesinin Türkiye’ye özgü bir barış modeli ortaya koyduğunu belirtti.

akpli vekil murat cahid cingidan terorsuz turkiye vurgusu BpzJAB79.jpg

AKP Kayseri Milletvekili Murat Cahid Cıngı, Al Jazeera’de yayımlanan makalesinde Türkiye’nin terörle mücadelede ulaştığı tarihi dönüm noktasını değerlendirdi. “Terörsüz Türkiye: Bölgesel Dönüşümü Şekillendiren Milli Barış Tecrübesi” başlıklı yazısında Cıngı, PKK’nın kendini feshetmesinin sadece bir güvenlik başarısı değil, Türkiye’nin bölgesel barış ve enerji istikrarında yeni bir sayfa açtığını belirtti.

İşte Cıngı’nın o yazısı:

Terör yaklaşık yarım yüzyıl boyunca Türkiye’nin siyasal, toplumsal ve ekonomik hayatını derinden sarsmıştır. PKK ve örgütün Suriye, Irak ve İran’daki uzantıları, yürüttükleri bölücü şiddet eylemleriyle bölgeyi istikrarsızlığa sürüklemiştir. PKK’nın Mayıs 2025’te kendini feshetmesi, yalnızca terör eylemlerinin sona ermesini değil, bölgenin geleceğini yeniden şekillendirme potansiyeli taşıyan tarihi bir dönüşümün başlangıcını da simgelemektedir.

Devam eden çatışmaların, yükselen göç baskısının ve enerji rekabetinin küresel belirsizliği artırdığı bir dönemde, Türkiye’nin kararlı adımları hem Türkiye hem de bölge için kalıcı barış, güvenli enerji koridorları ve sürdürülebilir refah vaadi sunmaktadır.

Terörün İnsani ve iktisadi bedeli
Terörün Türkiye üzerindeki insani ve ekonomik faturası son derece ağırdı. 1980’lerin başından 2020’lere uzanan süreçte, terör faaliyetleri sonucunda yaklaşık 50.000 kişi hayatını kaybetmiş, 1,1 milyon kişi ise zorla yerinden edilmiştir.

Terör, haddizatında bir güvenlik meselesi olmanın ötesinde, ülke için ekonomik ve toplumsal bir yüktür. İnsani trajedinin yanında ekonomik maliyeti de aynı ölçüde büyük bir tahrip oluşturmuştur. Resmi değerlendirmelere göre, doğrudan terörle mücadele harcamaları 1,8 trilyon doları bulmaktadır ki, ekonomik büyüme kaybı, akamete uğrayan yatırımlar, turizm gelirlerindeki azalma ve altyapı zararı da eklendiğinde toplam maliyet 3 trilyon doların üzerine çıkmaktadır.

Öte yandan, barış süreci ise tabloyu tam tersine çevirebilecek bir potansiyele sahiptir. Analizler, terörle mücadele harcamalarının sona ermesinin orta vadede özellikle Güneydoğu’da kişi başına düşen milli gelirde belirgin bir artışı tetikleyebileceğini öngörmektedir. Buna ilave olarak, tarım, turizm ve özel yatırımlara odaklanan 198 projeden oluşan 14 milyar dolarlık bir program, 2028 yılına kadar yaklaşık 570.000 istihdam oluşturmayı hedeflemektedir.

Türkiye’nin barış yolu
Türkiye’deki çözüm sürecini ayırt edici kılan husus, kapsayıcı ve katılımcı vatandaşlık ilkesini esas alması ve harici arabulucuların müdahalesi olmadan, tamamen kendi ulusal ve demokratik kurumları üzerinden, parlamento öncülüğündeki inisiyatifle yürütülmesidir.

  1. yüzyılda ulus devletlerin teşekkülünün ardından, birçok ülke zamanla terörizme evrilen ayrılıkçı hareketlerle yüzleşmek durumunda kalmıştır. Nitekim, Birleşik Krallık’a bağlı Kuzey İrlanda’da, İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) ile yaşanan sıkıntıları sona erdiren Hayrlı Cuma Anlaşması, Birleşik Krallık ve İrlanda Cumhuriyeti hükümetlerinin iş birliği ile ABD ve Kanada’nın arabuluculuğu sayesinde yaklaşık yedi yılda tamamlanmıştır.

İspanya’daki Bask Yurdu ve Özgürlük (ETA) meselesine ilişkin barış süreci, Norveç, İsviçre ve Fransa’nın diplomatik desteğiyle, Kofi Annan gibi uluslararası itibara sahip isimlerin kolaylaştırıcılığında ve Uluslararası Temas Grubu’nun refakatiyle, altı yıllık bir müzakere sürecinin ardından sonuçlandırılmıştır. Benzer şekilde Kolombiya’da ise hükümet ile Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) arasında Norveç ve Küba’nın garantörlüğünde yürütülen müzakereler dört yıl içinde barışla neticelenmiştir.

Öte yandan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2024 yılının sonunda yaptığı ilk çağrıyla Türkiye’de başlayan süreç, PKK’nın Mayıs 2025’te kendini feshettiğini ilan etmesi ve Temmuz 2025’te örgütün iyi niyet göstergesi olarak silahlarını yakmasıyla bir yıldan kısa bir süre zarfında gelişmiştir ki bu modern barış tarihinde emsali görülmemiş bir süreyi ifade etmektedir.

Prof. Dr. Ira William Zartman’ın “olgunluk teorisine” göre barış, ancak şartların olgunlaştığı anda mümkündür. Bununla birlikte, Türkiye’nin bu denli hızlı mesafe katetmesi elbette mühimdir, ne var ki, esas kriter ise anlaşmanın ne derece kapsamlı bir şekilde hayata geçirileceği konusudur.

Gücün kavşağında
Avrupa, Asya ve Orta Doğu’nun kesişimindeki konumu, Türkiye’nin istikrarını küresel enerji güvenliği açısından hayati kılmaktadır. Türkiye, bugün Doğu Akdeniz’den Orta Doğu’ya, oradan Kafkasya ve Karadeniz’e uzanan geniş bir “jeopolitik yay”ın merkezinde konumlanmakta, bölgesel bağlantısallık ve güç aktarımında müstesna bir köprü vazifesi görmektedir. Dahası, Türkiye’yi çevreleyen bölge, dünyanın belirlenmiş petrol rezervlerinin yaklaşık %65’ine ve doğal gaz rezervlerinin %45’ine ev sahipliği yapmaktadır.

Türkiye üzerinden geçen başlıca enerji koridorları arasında Trans-Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi (TANAP, Avrupa’ya yılda 16 milyar m³ gaz sağlıyor), TürkAkım (Güneydoğu Avrupa’ya 31,5 milyar m³ sağlıyor) ve Bakü–Tiflis–Ceyhan (BTC) petrol boru hattı (Avrupa’ya günlük 1,2 milyon varil taşıyor) yer almaktadır. Bu stratejik konum, söz konusu enerji koridorlarını da terör saldırıları için öncelikli hedef hâline getirmiştir.

1980’lerden bu yana PKK, Türkiye’nin enerji altyapısına 60’tan fazla terör saldırısı düzenlemiş, milyarlarca dolarlık zarara yol açarak Avrupa’nın enerji güvenliğini doğrudan tehlikeye atmıştır. Kerkük–Ceyhan hattına 2005, 2010, 2013 ve 2015’te düzenlenen sabotajlar Akdeniz’e ham petrol akışında kesintiler yaşanmasına sebebiyet vermiştir. 2008’de BTC hattına yönelik saldırı, hattı haftalarca devre dışı bırakmış, Hazar Denizinden Avrupa’ya uzanan kritik petrol koridorunu sekteye uğratmıştır. Bakü–Tiflis–Erzurum gaz hattına yönelik 2012 ve 2015’te düzenlenen saldırılar ise Avrupa’nın doğal gaz arzındaki kırılganlıkları açığa çıkarmıştır. NATO’nun ülkemizdeki akaryakıt boru hattı ağı dahi 2012 ve 2017’de hedef alınmış, terör tehdidinin stratejik ölçeği net biçimde ortaya çıkmıştır. Avrupa enerji güzergâhlarını güvenceye almaya çalışırken, terörsüz Türkiye Avrupa’nın enerji bağımsızlığı için vazgeçilmez hale gelmiştir ve bu durum AB ile NATO müttefiklerinden de etkin bir iş birliği gerektirmektedir.
Enerji koridorlarının yanı sıra Türkiye, ulaşım koridoru olarak konumunu güçlendiren büyük projelerin de tam ortasında bulunmaktadır. Kalkınma Yolu Projesi, 2050 itibarıyla yılda 40 milyon ton yük taşıma hedefiyle Körfez ülkelerini Türkiye üzerinden Avrupa’ya bağlayacak, Süveyş Kanalı’na daha hızlı ve maliyet etkin bir alternatif sunacaktır. Orta Koridor, hâlihazırda güvenilir bir kara köprüsü olarak 2024 yılında 4,5 milyon ton yük taşımışken bu rakamın 2025’te 6 milyon tonu aşması öngörülmektedir.

Etkinliğin yanı sıra, bu koridorların istikrarı, yatırımcı güveninin artmasına, Avrupa’nın (enerji ve yük) çeşitlendirme stratejisinin güçlenmesine ve Türkiye’nin Doğu ile Batı arasında güvenilir bir enerji-lojistik merkezi olarak konumunu pekiştirmesine hizmet edecektir. Sonuç olarak, istikrarlı ve terörden arındırılmış bir Türkiye, hem bölgesel ekonominin hem de küresel düzenin sürdürülebilirliği açısından başat bir unsurdur.

Ortak sorumluluk
Avrupa Birliği, PKK’nın dağılmasını stratejik bir fırsat olarak değerlendirmiş ve sürece katkı sunmaya hazır olduğunu ifade etmiştir. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, bu gelişmeyi “bölgeden gelen nadir iyi haberlerden biri” olarak nitelendirmiştir. Benzer biçimde, Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor da barış çağrısını “tarihi bir adım” olarak değerlendirmiştir.

AB ve ABD tarafından terör örgütü olarak tanımlanan PKK’nın, Suriye’deki YPG ve SDG de dahil tüm türev yapılanmalarla birlikte kendini feshetmesi, Türkiye’nin demokratik standartlarını güçlendirirken, AB müktesebatına uyum sürecine ve üyelik müzakerelerine de hız kazandıracaktır. Türkiye’nin ittifakın güneydoğu kanadındaki köklü çıpası olduğu NATO açısından, müttefiklik ruhuna riayet edilmesi ve pacta sunt servanda (ahde vefa) ilkesinin hassasiyetle uygulanması hayati önem taşımaktadır. Daha geniş manada, uluslararası toplumun Türkiye’nin yürüttüğü bu girişimi desteklemesi ve süreci sekteye uğratabilecek PKK uzantılarıyla angajmandan kaçınması elzemdir.

Engelleri aşmak
Önümüzdeki en kritik mesele, PKK mensupları ve bağlantılı tüm yapıların tasfiye sürecine bütünüyle uymasını sağlamaktır. Bilhassa, 10 Mart 2025 Anlaşması kapsamında YPG/SDG unsurlarının Suriye Silahlı Kuvvetleri’ne entegrasyonu ve Şam otoritesi altında faaliyet göstermesi teminat altına alınmalıdır. Silahsızlanma ve entegrasyondaki zafiyet yalnızca bölgesel güvenliği zayıflatmakla kalmayacak, Avrupa’nın istikrarına yönelik sonuçlar da doğuracaktır.

Bölgedeki istikrarsızlığın bir diğer sorumlusu da İsrail’dir. İsrail’in YPG/SDG’ye verdiği mütemadi destek, örgütün dağılma sürecini riske atmakta ve Türkiye’nin sınırlarında ayrılıkçı silahlı eylemleri körüklemektedir. Bütün bunların ötesinde, Gazze’de derinleşen insani kriz, bölgesel istikrarsızlığın başlıca tetikleyicilerinden biri hâline gelmiştir. İsrail’in eşzamanlı biçimde Suriye ve Lübnan’daki askeri hareketliliğini artırması, İran’daki operasyonlarıyla birlikte Tunus ve Yemen’i hedef alan saldırılarda bulunması ve hatta ateşkes görüşmeleri sırasında Katar’daki saldırgan hamleleri hem uluslararası hukuku ihlal etmekte hem de şu sıralar tesis edilmeye çalışılan mevcut kırılgan dengeyi de tehlikeye atmaktadır. Dolayısıyla İsrail’in süregiden bu saldırgan tutumu, hem siyasi hem de enerji düzeni açısından başlıca tehdit unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yeni bir şafak
Onlarca yıldır devam eden kronik korku, acı ve ayrılığın yerini artık dayanışma ve refaha bırakabileceği bir noktaya gelmiş bulunmaktayız. Barışa giden bu engebeli yol elbette zorlukları da beraberinde getirecektir; ancak siyasi birlik, toplumsal kaynaşma ve uluslararası iş birliği, bu süreci tarihi bir fırsata dönüştürebilir. Terörsüz bir Türkiye, hayati önemi haiz enerji ve ticaret yollarının güvenliğini sağlayarak bölgesel güven ve ortak kalkınma vizyonunun hayata geçirilmesine katkı sunacaktır.
Bu dönüşüm, Avrupa’dan Kafkasya ve Orta Doğu’ya uzanan geniş bir bölgede muazzam sonuçlar doğuracaktır. Terör tehdidinin, aksaklıkların ve düzensiz göç akınlarının ortadan kalkmasıyla Türkiye, Avrupa’nın stratejik bakımdan bağlı olduğu tedarik koridorlarının güvenilirliğini pekiştirmekte, böylece enerji ve lojistik projelerine uluslararası yatırımı cezbetmekte ve komşularının çatışma yerine istikrara dayalı bir düzen tesis etmesine elverişli şartları oluşturmaktadır. Kararlılıkla sürdürüldüğü takdirde, bu vetire sürdürülebilir bir güvenlik mimarisiyle karşılıklı faydaya dayalı, kalıcı barışın tesis edileceği yeni bir dönemin kapılarını aralayacaktır.”